Kim Susturabilir
Kim susturabilir bizim türkümüzü, kim?
Biz ki bu hasreti semahların
Seyrinden alıp gelmişiz biz ki onu cefakâr
Anaların kirpiğinden derlemişiz
Süzülsün acının derin izler
Bıraktığı gül yanaklardan
Yere dökülsün istemişiz
Bizim türkülerimizi rüzgâr söyler her gece
Ay vurdukça parıldar, gün doğdukça hız alır
Nevroz ateşleriyle sağaltarak
Çırpınan yarasını can havliyle kardaş
Kan içinde bir kartal gibi vadilere saldırır
Türkülere ilişmeyin
Türküler nehirdir, gecenin bağrına akar
Fazla eşelemeyin kardaş
Taşınca ne siperler kalır, ne dev barikatlar
Deşmeyin diyorum, deşmeyin!
Kim susturabilir bizim türkümüzü, kim?
Biz ki nice amansız
Badirelerde serden geçmişiz
Biz ki ilmikler boynumuza takılıyken
Bile türkü söylemişiz
Sonra ırmak boylarında göğertip
Körpe otların serinliğinde
Dağlara emanet etmişiz
Biz ki mazlumların defterine
Kanlı resimlerle sıralanmışız
Banaz yaylasından Kerbela'ya kar
Götürsün turnalar ölürüz sanma kardaş
Dostun attığı gülden yaralanmışız
Türküleri dövmeyin türküler gökyüzüdür
Karanlığa yıldızlar çakar
Üstümüze gelmeyin kardaş
Namuslu bir delikanlının alnında
Kavga ışıldar
İncitmeyin diyorum, incitmeyin!
Kim susturabilir bizim türkümüzü, kim?
Biz ki Karacaoğlan'ı aşkla
Veysel'i toprakla yüceltmişiz
Biz ki köroğlunun narasıyla nice
Beyleri yere çökertmişiz
Yine de masum bir bebek
Gibi avuç avuç sevdamızı
Kalanlara vasiyet etmişiz
Adam dediğin sapına kadar yiğit olmalı
Ne karıncayı incitmeli
Ne de ozanları yakmalı
Öyle sansar gibi pusu kurup
Punduna getirmek de neymiş?
Adam dediğin kardaş
Yüreği varsa eğer getirip ortaya koymalı
Türküleri yakmayın
Türküler çiçektir, en umutsuz zamanlarda açar
Kavgayı uzatmayın kardaş
Yüzyıllardır tuz döke döke çürüdü bu yaralar
Kanatmayın diyorum, kanatmayın!